Akyurt Bayan Masör – Masör Ece
Akyurt Bayan Masör – Masör Ece
Akyurt Bayan Masör birkaç gün boyunca, tabiat ananın suskunluÄŸu, bir luklere buladı, bir dehÅŸete sapladı beni. Daha da ötesini zorladım. Insan eli deÄŸmemiÅŸ o çayırlarda, ormanlarda, özlediÄŸim insanüstü gerçekliÄŸe dokunduÄŸumu sandım. Bir çiçek koparmak için eÄŸildim. Birden kat kat göklerin olanca ağırlığı omuzlarımda, topraÄŸa yaklaÅŸtığımı hissediverdim. Kımıldayamıyordum. Bu, sonsuzluÄŸu avucumun iAkyurt Yakası getiren büyük bir acı ve kendinden gecmiÅŸlikti. Mistik bir vakaı yaÅŸamış olduÄŸuma inanarak döndüm Paris’e ve bunu yeniden oluÅŸturmak istedim. ErmiÅŸ Jean’da “BilmediÄŸin yolda yürüyebilmek için bilmediÄŸin yola girmen gerek” diye bir cümle vardı. Bu cümleyi tersine çevirerek, yürüdüğüm yolun belirsizliÄŸinde, doygunluÄŸa götüren bir iÅŸaret buldum. Varlığımın en derin köşelerine inecek ve sonrasında bütün’ü kapsayacağım, tüm’ü kucaklayacağım bir doruÄŸa doÄŸru yükselecektim birden. Bu sapıklıklarımda, içtenlikten yoksun aslabir kalite yoktu. Öylesine derin bir yalnızlık içinde yitirmiÅŸtim ki kendimi, an oluyor, bu dünyaya yabancılaşıveriyordum ve bu dünyanın yabancılığı, bilinmezliÄŸi ÅŸaÅŸkınlıktan elimi, dilimi baÄŸlıyordu.
Akyurt Bayan Masör bir anlamı yoktu, yüzlerin bir anlamı yoktu; kendi bedenimin bir anlamı yoktu. Hiçbir ÅŸeyi bilmediÄŸim, aslabir ÅŸeyi tanıyamadığım için, kendimi, Bilinmeyen’e varmış olduÄŸuma inandırmak geliyordu içimden. Bu durumları, büyük bir sevinçle, büyük bir huzurla yaratıyordum. Gene de, kendimi fazlasıyla kapıp koyuvermek istemiyordum. Pradelle’e ve Matmazel Lambert’e bu konudaki fikirlerini sormuÅŸ oldum. Pradelle, kategorik mantık çerçevesinde, “Hiç mi hiç ilginç deÄŸil” diye yanıt verdi. Matmazel Lambert, biraz daha nezaket gösterip, “Bir çeÅŸit doÄŸa ötesi sezgi bu” dedi.
Akyurt Bayan Masör
Akyurt Bayan Masör yaÅŸamım böylesine temelsiz, anlamsız kavramlar üzerine kuramayacağına inandım ve bir daha bu deneylere giriÅŸmedim. Hâlâ iÅŸten baÅŸ alamıyordum. Imtihanımı verdiÄŸim için, Sorbonne’un gözden ırak bir köşesindeki Victor Cousin kitaplığına girmeye hak kazanmıştım. Bu kitaplıkta, felsefi yapıtlardan bir koca koleksiyon vardı ve kimsenin kitaplığın kapısını açtığı yoktu. Günlerimi orada geçiriyordum. Romanımı yazıyordum. Leibniz’i ve mezuniyet belgesi tezime yararlı olacak öteki kitapları okuyordum. AkÅŸamlan, çalışmaktan bitkin düşmüş bir halde, odama çekiliyordum.
Yeryüzünde özgürce dolaÅŸmama izin verilmiÅŸ olsa, bu dünyadan ayrılmamak bana büyük teselli olacaktı. Geceye dalmayı, caz müziÄŸi dinlemeyi, insanlarla omuz omza olmayı ne kadar da istiyordum! Fakat hayır; “parmaklıkların ardında, hücrede, hapisteydim!” BoÄŸulacakmış benzer biçimde oluyordum; kendimi yiyip bitiriyordum; bu hapishanenin duvarlarına başımı vurasım geliyordu! * * * Jacques, askerliÄŸini yapmak için Cezayir’e hareket etmek üzereydi. Onu sık sık görüyordum. Her zamankinden daha dostça davranıyordu bana. ArkadaÅŸlarından söz ediyordu boyuna. Riaucourt’un, Olga diye genç bir kadınla beraber bulunduÄŸunu biliyordum. Jacques, onların beraberliÄŸini öylesine romantik bir renge bürüyerek anlattı ki, ömrümde ilk kez yasak bir aÅŸk yaÅŸamak fikrinin yanında buldum kendimi. Bir de, bana tanıştırmak istediÄŸi, Magda adında, çok güzel bir hanımdan söz ediyordu. “O macerayı, biz de ağır ödedik” diyordu. Magda, barlarda rastlanılan, insanoÄŸlunun aklım başından alıp, huzurunu kaçıran kadınlardan biriydi. Jacques’ın yaÅŸamında ne gibi bir rol oynadığını kestiremiyordum. Hiçbir ÅŸey düşünmüyordum. Jacques’ın beni düşündüğünden, beni istediÄŸinden, onunla birlikte tam bir mutluluÄŸa ereceÄŸimden emindim artık.
Son yorumlar